rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

2.03.2010

Sözde Yardımlaşma

Elindeki kuru ekmeği iştahla kemiren aç bir adama Salvador Dali'nin resim sergisinden bahsederseniz, yüzünüze dik dik bakmasını da yadırgamamalısınız. Bu ülkede bir grup azınlık resim sergisi, moda, sinema ve tiyatro gibi etkinlikleri düşünürken, çok büyük bir çoğunluksa geçim sıkıntısı ile ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Bereket ki insanlarımız yardımseverlik duygusundan nasiplerini almıştır. Zor zamanda birbirine tutunan insanımız bazı badireleri atlatmakta zorluk çekmemektedir. Çeşit çeşit yardım dernekleri ellerinden gelen her türlü gayreti göstermeye çalışıyor.



Beni asıl düşündürense bu ülkede bu kadar çok yardım derneğinin harıl harıl çalışıyor olmasıdır. Bunun anlamı şudur: bu ülkede uygulanan tarım politikaları köyde çiftçiyi aç bırakmıştır. Şehirdeyse özelleştirmeler sonucu işçiler işsiz kalıp belleri kırılmıştır. Bunun daha net daha yalın bir ifadesi yoktur. Burada bizim insanımızı yardım dernekleri önünde kuyruğa sokan, on kilo bulgur için birbirini ezercesine kıyasıya bir kavganın içine sokan ekonomi politikalarını sorgulamamız en doğal hakkımız değil mi?


Amerikan eksenli ekonomi politikaları bize bu yoksulluğu dayatıyorsa; bunun karşısında bizim çaremiz yardım dernekleri kurmak mıdır? Bu dernekler sadece ''yaraya pansuman çözümler'' sunabilir. Oysa bizim bu yaraya bıçak vuracak köklü politik değişimlere ihtiyacımız var. Bu ülkede bu güne kadar sosyal patlamalar olmadıysa bundan sonra olmayacağı anlamına gelmiyor. Boşanmalar, aile içi geçimsizlikler ve adi suçlar günden güne artış gösteriyorsa bu bize bir takım işaretler veriyor demektir.


Bu kadar sorumsuzca hayata geçirilen özelleştirmeler, devletin mallarını yok pahasına satmalar milletimize yoksulluk ve yardım dernekleri olarak geri dönmüştür.


Nazım Hikmet bir şiirinde '' Açlık, aç kurttan beter eder insanı elbet '' diyor. Siz bu açlığa çare olmadıktan sonra kendi ayağınızın altındaki yerin de kaydığını göreceksiniz. Her gün biraz daha hareket alanlarınızın daraldığını görecek ve uluslararası sisteme göbekten bağlılığınız sağlamlaşacaktır. Ekonomiden fazla anlamasam da sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek var ki; üretimi ve istihdamı besleyecek yürekli politikalara ihtiyacımız var. Bu politikaları hayata geçirmemizdeki en ciddi engel batı icazetli sömürge aydınlarıdır. Bize lazım olansa bu ülke gerçeğini bilen, bizim gibi yaşayan ve bizim gibi düşünen aydın ve yöneticilerdir. Televizyon ve gazetelerinde bir illüzyon oluşturma gayreti içindeki bu adamlardan bize çare beklememiz saflıktan başka nedir ? Hasan Sabbah'ın yalancı cennetine benzeyen bu kartondan sistemde bu halkın yeri yoktur. Bu ülkede sorumluluk bilincine sahip her aydının üç aşağı beş yukarı söylediği bir gerçek var. Bu ekonomi politikaları bizi daha da yoksullaştırdı. Bu ülkede herkesin kendi evinde tenceresi kaynamalı, belediyelerden, aşevlerinden veya yardım derneklerinden gelecek yemekler asla kendi kazanıp pişirdiğimiz yemeğin yerini tutamaz. Bunun için de devletimizin istihdama yönelik tedbirleri bir an evvel alması gerekmektedir. Kendi parasını kazanan bireylerin sesleri daha gür çıkacağından; bu milleti hep yoksul bırakmak isteyenler bu çözüm yolunu daima kapatmaya çalışmaktadır. Burada asıl sorumluluk kendine bu açlığı dayatanlara karşı milletin kendisine düşmektedir. Millet olarak resmin tamamını görüp bir paket kumanya için bu rezilliğe asla pirim vermemeliyiz.



Hani bir türkü vardır: ''Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/Bilmem söylesem mi söylemesem mi'' diye. Biz asla tereddüt etmeyeceğiz. Çatır çatır söyleyeceğiz. Siz bu milleti aç bıraktınız... Bir de milletin karşısına çıkıp kahraman pozlarına yatıyorsunuz. Biz öyle sizin gibi naylon kahramanları çok gördük beyim çok... Bir 14 Şubat sevgililer günüydü. Televizyonlarda sevgiliye çiçek almaktan, mum ışığında yemek yemekten filan bahsediliyordu. Muzırlık bu ya anneme ''Babam sana hiç çiçek aldı mı?'' diye sordum. Annemse '' Bana çiçek alsa başına çalarım. Çiçek alana kadar eve bir kilo et alsın'' dedi. Gerçekten de bu ülkede büyük bir çoğunluk akşam eve bir kilo et alabilmenin gayretindedir. Öyle çiçekti mum ışığıydı resim sergisiydi filan bizim insanımıza bir numara fazla geliyor.


Her zaman için bir başka açıdan bakmanın faydalı olacağına inanıyorum. Ülkemiz çok ciddi çelişkilerin yan yana yaşadığı bir ülke ve biz asıl sorunlarımızı daha anlatmaya başlamadan gündemimiz sihirli eller tarafından sürekli değiştiriliyor. Şöyle ki eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve işsizlik gibi temel sorunlarımızı bir kenara bırakıp eften püften işlerle zihinlerimizi fazlaca meşgul ediyoruz.


Ülke meseleleri üzerine kafa yoran biri olarak kendimi sözün gidemediği bir dağın önünde duruyor gibi hissediyorum. Önümüzde dağ gibi sorunlar birikmiş ve biz başkalarının gündemleriyle sürüklenmemek için çırpınıp duruyoruz. Bir şairimizin deyişiyle ''Yaz gününde yünlü kazak satmaya çalışıyoruz''.


Zaman zaman yakın tarih üzerine yazılmış kitaplar okuyorum.12 Eylül öncesinin önemli sloganlarından biri '' Ülkemizi aç hürler ve tok esirler ülkesi olmaktan kurtarmak''tır. Ben doğmadan önce bu sloganlar atılıyormuş bu ülkede ve ben otuz yaşına geldim. Bu kadar zaman geçtiği halde bu ülkede biz bu hamleleri yapabilmiş değiliz. Hala aç hürler ülkesi olmaktan korkuyor ve tok esirler ülkesi olmaya çalışıyoruz.


Yakın tarihimizin önemli figürlerinden İsmet Paşa'nın bir sözü aklıma takılıyor. Paşa şöyle diyor: ''En önemli işimiz şu an önümüzde duran işimizdir.'' Bütün samimiyetimizle ifade edelim ki; şu anda bizim yapmamız gerekenen önemli işimiz; milletimizi bu yardım derneklerine muhtaç olmaktan kurtarmaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder