rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

7.03.2010

Bologna Yanıyor!..

ERT (Avrupa Sanayiciler Masası) 1989 yılında önemli bir rapor yayınlar. Rapor “Eğitimin Avrupa’nın rekabet edebilmesi için stratejik önemi olduğu” cümlesi ile başlar. Ama bir sorun vardır. Sorunu şöyle ifade ederler: “Avrupa’daki eğitim sistemi insanların çalışması ve çalışma sürecinde ihtiyaç duydukları bilgileri vermede başarılı mıdır? Tabi ki ''HAYIR.'' .Eğitimin günün gereklerine uymadığı ve tarihsel olarak geçmişlerde kaldığı belirtilir. Niye mi? Çünkü “sanayinin eğitimin içeriğine katkısı azdır ” daha da önemlisi; öğretmenler ekonomik ortam hakkında yetersiz bilgiye sahiptirler, iş dünyası ve karlılığın nasıl arttırılacağı hakkında yeterli bilgiye sahip değillerdir.
Raporlarında temel vurgu: “eğitim dünyası ile iş dünyasının arasındaki bağların kurulması ve güçlendirilmesi gerektiği ” dir. Peki bu, nasıl hayata geçirilir? Eğitim dünyası yeni yandaş olarak iş dünyasını da içine alarak kamu, sermaye ve öğrenciler için AB’nin dünya ölçeğinde devam eden rekabette bilgi toplumuna dayalı bir dönüşüm geçirmesi gerekecektir.
Bunun sonucunda Sorbon’da AB’nin önde gelen ülkeleri (Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya)ilk elden toplanarak kültürler arası birlik gibi güzel ambalajlama ile Bologna sürecinin önünü açarak Sorbon Bildirisi’nde ifade edildiği gibi bir Avrupa Yüksek Öğretim Alanı Politikası oluşturma gerekliliği ile harekete geçeceklerdir..Bu gerekliliğin ilk ifadesi, öğrencilerin Avrupa’da rahat bir şekilde hareket etme yeteneği ile desteklenir. Ama bu insanların rahatça ulus-devlet sınırlarını aşabilmesi anlamına gelmez, Bildirge’de işaret edildiği üzere bu mobilite ya da hareketlilik Avrupa sanayisinin ihtiyaç duyduğu iş-gücünü Avrupa coğrafyasında rahatça karşılama amacına yöneliktir.

19 Haziran 1999’da, 29 Avrupa ülkesinin yüksek öğretimden sorumlu Bakanları tarafından Bologna Deklarasyonu imzalanır.Bu bildirge artık Avrupa Yüksek Öğretim Alanı için gerekli planları içerir (hedef 2010 yılıdır). Hedeflenen Avrupa ve Avrupalı için iş bulma olanaklarını arttırmak ama bunun için de ulus-devlet sınırları içinde hareket yeteneğini artıracak uygulamaların hayata geçirilmesidir. Bunun için de standartlaşma, standartlaşma için gözlem , denetim ve kalite gibi işletme kültürü üzerinden, eğitim tanımlanmaya başlar.
2009 Prag toplantısı ile birlikte bugünlerde çokça duyduğumuz “yaşam boyu eğitim”i Avrupa Yüksek Öğretim Alanı oluşturma sürecinin temel felsefesi olarak gündemlerine alırlar.


Yaşam boyu eğitim;


• Fabrikatörlerin değişen, değişmez sermaye makinelerine uyum sağlamak, ama daha fazla uyum sağlamak ama daha hızlı uyum sağlamak;


• Her günü ve zamanı değişen iş dünyasının taleplerine uygun şekilde yenilemek;


• İşsizliğin arttığı dünyada başkalarıyla rekabet edebilmek için kişinin kendine yatırım yapması, kendini emek-gücü “istenebilir emek-gücü” olarak imal etmesi anlamına gelmektedir.
1999 ' da 29, 2001 ' de Türkiye, Hırvatistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin katılımıyla 32, 2003 'te 7 ülkenin katılımıyla 40 ve 2005 ' te katılan 5 ülkeyle birlikte “45 ülkenin” katıldığı Bologna Süreci'nin temel hedefleri 9 madde olarak sıralanabilir:

1. Kolay anlaşılır ve birbirleriyle karşılaştırılabilir yükseköğretim diploma ve/veya dereceleri oluşturmak


2. Yükseköğretimde Lisans ve Yüksek Lisans olmak üzere iki aşamalı derece sistemine geçmek,


3. Avrupa Kredi Transfer Sistemini (European Credit Transfer System, ECTS) uygulamak,

4. Öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin hareketliliğini sağlamak ve yaygınlaştırmak,


5. Yükseköğretimde kalite güvencesi sistemleri ağını oluşturmak ve yaygınlaştırmak,


6. Yükseköğretimde Avrupa boyutunu geliştirmek.


7. Yaşam boyu öğrenimin teşvik edilmesi,


8. Öğrencilerin ve yükseköğretim kurumlarının sürece aktif katılımının sağlanması,


9. Avrupa Yükseköğretim Alanı’nın cazip hale getirilmesidir.

Bugün gelinen noktada ise Bologna Süreci yalnızca karar verdikleri hedeflere ulaşma konusunda başarısız olmadı, aynı zamanda pek çok öğrencinin eğitimlerine daha fazla sınırlama getirip, yüksek öğrenim seçeneklerini de kısıtladı.


Piyasanın da belirlemeleri ile bütün bir eğitim anlayışını iş gücü üretmeye odaklı temellendiren bir süreç, aslında neyi hedeflediğini de gayet net ortaya koymaktadır. Bilhassa kadını dışlayan elit Master ve PhD programları, harçlar, üniversitelerin finansmanlanmasının tepetaklak oluşu ve üniversite içi demokratik ortamın gitgide kaybolması en bariz belirtiler arasındadır.
Mali konulardaki sıkıntılar, şirket ve kurumların hem eğitim hem de bilimsel araştırmalar üzerindeki etkisini arttırmasına neden olmaktadır. Öğretimin, şirket ve kuruluşların çıkarlarına yönelik düzenlenişi ise, sadece üniversiteleri değil, eğitim sisteminin tamamını etkilemektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayı, özerklik ve eleştirel öğrenim kısıtlanmaktadır
.
Avusturya ’da 12 , Almanya ’da da 19 üniversitede genel işgaller ; Almanya’da 80 ’e yakın, İngiltere’de ise 2 üniversitede amfi işgalleri; İsviçre, Hırvatistan, Kanada , Filipinler , İtalya, Belçika, Hollanda , Fransa , Danimarka , Macaristan , Polonya , Sırbistan , Kolombiya , Şili , Endonezya ve Bangladeş gibi ülkelerde eylemler; Avrupa ve ABD toplamında 80’e yakın üniversitede “tümden işgal” ler devam etmektedir.

Öğrencilerin dile getirdikleri talepler şunlar ;

* Harçların kalkması.


* Eğitimin özgürleşmesi


* Eğitim koşullarının iyileştirilmesi


* Üniversitelerin (tekrardan) demokratikleştirilmesi


* Öğrencilerin kendi çalışma alanlarını tespit imkânı


* Üniversite çalışanlarının güvencesiz istihdam durumuna son verilmesi


* Üniversitedeki herkese (cinsel) eşitlik

11 ve 12 Mart 2010 tarihinde 46 ülkenin eğitim bakanları, Viyana ve Budapeşte’de Bologna Süreci’nin 10. yılını kutluyor olacaklar. Avrupa’nın pek çok üniversitesinin şu anki durumu ve halen devam etmekte olan protestolar göz önünde bulundurulduğunda, bu kutlama bizimle alay edilmesi anlamına geliyor.

Biz -üniversiteli ve liseli- arkadaşlara düşen görev ise bu süreçten bihaber olan kitleye, sürece dair çok fazla haber yapmayan, yapılan haberlerde ise sadece sürecin olumlu işleyişine dair veriler veren medyaya karşı, sürece dair daha çok bilgi edinip bunu kamusallaştırmak ve Türkiye’ de de süreci protesto edip taleplerimizi dile getirmektir.

Ö Z G Ü R K Ü R S Ü

0 yorum:

Yorum Gönder