rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

3.03.2010

ORTAK PAYDA: İNSANLIK

Düşünme ve sorgulamanın en aza indirgenmiş zamanını yaşıyoruz sanırım. Artık dostluklar bile anlamını yitirdi belki de. O bile, o kutsal şey bile dil, din, ırk ayrımı yapıyor anlamsızca. Hayat boyu ezberletilen, bilgi diye sunulan yalanlar kalın bir duvar gibi sarıyor etrafı. Beyinlerdeki süzgeç çoktan delinmiş, at gözlükleri yapışmış kalmış…
Koşulsuz sevemiyoruz insanları; bizim gibi olanları, bizim gibi konuşanları, bizim gibi düşünenleri; yani aslında düşünmeyip boş verenleri istiyoruz yanıbaşımızda. Unuttuğumuz bir şey var: sevinçler ve üzüntüler her yerde aynıdır, gözyaşları aynı renk akar her gözden… “Sevinç, insanın en insana benzediği halidir.” diyor usta yazar Yaşar Kemal. Evet, bu göz ardı edilemeyecek kadar güzel bir gerçek. Ama gelin görün ki; farklılığa tahammülümüz yok. Siyah ile beyazın arasında sıkışıp kalmış bir durumdayız, farklılıkları renk olarak göremiyoruz. Bildiğimizi sandığımız her şeyin tek doğru olduğunu savunuyoruz. Açıklanmasına dahi izin vermiyoruz özgür düşüncelerin. Soyut bir zincir geçiriyoruz beynimize, kabullenemiyoruz gerçekleri; kabullenenleriyse acımadan yok edebiliyoruz. Geçmişimiz utançlarla dolu, bize tarih dersinde anlatılan kahramanlık öykülerinin aksine… Seksenli yıllar hala utanç dolu bir şekilde yüzleşmeyi bekliyor insanlık ile… En son Hrant Dink hedefti; hem Ermeni, hem Hıristiyan’dı. Üstelik yazıyordu da, en tehlikeli insan modeli…
Düşünmemizin yasaklandığı konuları aklımıza getirmiyoruz. Önümüze konulanları ise yalayıp yutup, ezberliyoruz. Misak-ı Milli sınırlarını ezbere biliyoruz örneğin. Ama bilmiyoruz ki insanların beynindeki Misak-ı Milli’nin çizgilerinin kalınlığını ve bu duvarları yıkmanın güçlüğünü… Hayatla ve kendi dışımızdaki insanlarla ilgili hiçbir şey bilmediğimiz halde kendimizi bilgili, kültürlü, entelektüel olarak tanımlıyoruz. Hâlbuki bunların hepsi koca bir yanılgı! Sırf araya konulan sınırlar için birçok insanın mübadele adı altında yaşamlarından, yerlerinden, yurtlarından olduğunu ve o toplulukların yaşadıklarını bilen kaç kişi var? Kaç kişi sözde aynı sınırlar içinde yaşadığı insanların sorunlarını kendi sınırlarından geçirip benimsemiştir? Peki, insanları sadece insan oldukları için sevebilmek bu kadar mı zor bir eylemdir? Barış’ı, birlikte yaşamayı, paylaşmayı duyan insanlar neden bu kadar korktular bunca yıl bu kavramlardan? Ya da üstünlük duygusu nasıl yerleşir bir insanın kalbine?
Bizim insan soyunun büyük bir kısmı olarak bilmediğimiz ve öğrenmemiz gereken en büyük şey şu: sorgulamak… Ancak sorgulayan beyinler aradaki sınırları kaldırabilir. Beyinlerdeki adeta örümcek ağı gibi birbirine dolanmış düşmanlık duygularını dönüştürebilir; kardeşçe ve birlikte yaşama duygusuna. İşte bu yüzden insan olabilmenin en büyük kıstası bu olmalıdır!
Yeryüzündeki tüm canlılar besleniyor, çalışıyor, üreyebiliyor hatta üretebiliyor. İnsan ırkından farklı olarak yapamadıkları tek şeyse düşünmek. O zaman insan düşündüğü ve sorguladığı müddetçe insan. Sarışınıyla, esmeriyle, zencisiyle; Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si ile tüm insan ırkı doğuştan sahip olduğu beynini en iyi şekilde kullanabildiği ve beyninin içinde oluşturduğu tabularını yıktığı gün herkesin vatandaşı olduğu güzel bir dünya yurduna sahip olacağız. Günümüzde gerçekleştirilmeye çalışılan küreselleşmekten bahsetmiyorum tabii. Bir ülkede obeziteyle savaşılmaya başlanmışken bir diğer ülkede artan açlık ölümleri oldukça böyle bir dünyanın oluştuğunu söylemek ne kadar doğru olabilir ki? Ya da hala milliyetin insanlıktan önce geldiği anlayışının devam ettiği bir toplumda kardeşçe yaşam nasıl mümkün kılınabilir?
Kulağa imkânsız gibi geliyor, farkındayım. Her ırk kendini diğerlerinden üstün ve kahraman olarak gördükçe, her devlet çıkarları uğruna insanlara zulmettikçe ve her millet kendine diğer milletleri ezmeyi görev edindikçe böylesine güzel bir dünyadan bahsetmek de zorlaşıyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok; kendi yaşadığımız coğrafyada 6-7 Eylül olaylarına tanık olduk. Maraş’ta alevi oldukları için yıllardır birlikte yaşadığımız insanlara kıydık, Madımak’ta diri diri yakmaya çalıştık aydınları; başardık da (!) Ve daha niceleri… Ne içindi tüm bunlar? Değer miydi sonunda hiç kimsenin elinde kalamayacak maddi değerler için veya farklı milliyetten olduğu için kardeş katletmeye? İnsanlığın kendi elleriyle çizdiği o sınırlar mıydı bir bebeğin canından önemli olan?
İşte tam da bu yüzden insanların birbirine sadece insan oldukları için, inançları, renkleri ne olursa olsun saygı duyabildiği gün, insanlık onuru her şeyden üstün çıkacaktır. İnsanlığın, insan olmanın ayrıcalıkları ile yarattığı bu dünya, onun en muhteşem eseri olabilir.
Bundan yıllar öncesinde milliyet kavramının önemli olduğu, baskı rejimlerinin insanları düşünmemeye zorladığı zamanlarda bu gerçekleri görebilmiş büyük üstad Tevfik Fikret sehl-i mümteni yaparak, iki dizeyle açıklamış tüm bu anlattıklarımı:
“ Yeryüzü vatanım, insan soyu milletimdir benim,
Ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım. “
Düşünen, sorgulayan; dünyayı yurdu, tüm insanlığı milleti olarak benimseyen, insan olma onurunu her şeyden üstün tutabilen ve her ırkı, dili, dini yeryüzünün güzel renkleri olarak görebilen insanların çoğunlukta olduğu güzel ve yaşanılası bir dünya dileğiyle…

0 yorum:

Yorum Gönder