rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

2.03.2010

Militarizm Üzerine..

Tarih dersindeyim, –bilindiği gibi ülkemizde geleneksel olarak– sağ görüşlü olan tarih öğretmenim bize ‘Nefes’ filmini izletiyor. Filmin ilk sahnelerinden itibaren birbirine bağıran insanlar... Daha fazla bağırınca daha etkileyici ya da daha haklı olunuyormuş anladığım kadarıyla. Savaşın, ölümün kutsanması... Film ilerliyor... Bildik şeyler işte; “düşman”, “kötü adamlar” figürleri... Aslında ‘Full Metal Jacket’a benziyor ama bu filmi yapanlar ciddi. Bilmeyen biri izlese “Çok iyi kara mizah yapmışlar.” diyebilir. Neyse bırakalım filmi.
İlk kez karşılaştığım bir şey değil bu tabii ki. “Savaşan kutsal adamlar” her zaman; bazen salya sümüklü, bazen vurdulu kırdılı “vatanseverlik” edebiyatının değişmez parçası olmuşlardır. Napolyon da işgal savaşlarını ülkesinde “ulusal birlik” propagandasına araç olarak kullanmıyor muydu?
Genel tablo çizip üzerine yorum yapmanın verdiği rahatlığı bir kenara bırakıp nedenler ve nasıllar üzerinde fikir yürütmek istiyorum. Bir görünümüne değindiğimiz militarizm tablosu da tabii ki önceki yazılarda bahsettiğimiz (okumadınız mı yoksa!) “dünyayı mahveden kötü adamlar” tarafından çizilmedi –açıkçası o “kötü adamlar” tablosunu çizen de biziz aslında. Militarizm, bir sınıfın ya da zümrenin oluşturduğu baskı düzenine dayalı sistemleri besleyen temel unsurlardandır. Tabii ki doğrudan bağlantılı olduğu milliyetçilikten beslenir; genel militarist propaganda “vatan hainleri”ne ve “dış güçler”e karşı savaş söylemleriyle yapılır.

Carl Scmitt muhafazakarlık teorisinde, bir toplum oluşturmak için öncelikle bir düşman imgesine ihtiyaç olduğunu söyler. Ortak düşman toplumun her kesimini kendisine karşı birlik anlayışı üzerinden birbirine bağlar. Bu yapay birlik anlayışının tüm yan etkileriyle birlikte güçlenmiş bir kapitalizm, hedefine ulaşmış bir militarizmi işaret eder..
Kapitalizm, militarizm propagandasında siyasal ve ideolojik iktidarının bütün  olanaklarından yararlanır. Terör haberleri her gün gazetelerde, televizyonlarda, internette dolaşır; saatlerce üzerinde konuşulur; her konuda son derece nesnel olan basın (!) bu konuda oldukça duyarlıdır; duygusal spikerlerimiz isyan edip vatan millet aşkıyla bağırıp çağırmaya başlar; biz de bunları izler dururuz... Ekonomik koşulları ve “saygınlığı” en yüksek mesleğin askerlik olmasının, sürekli savaşı öven filmlerin sinemalarda dönüp durmasının, çocukluktan itibaren insanların silaha özendirilmesinin açıklaması ne olabilir?
Bu propagandanın sonucuna baktığımızda militarizmin sadece politik olarak değil, bütün yaşam alanlarında olağanüstü bir yıkıma yol açtığını görüyoruz. Sadece birbirine bağıran insanlardan nefret ettiğim için bile militarizmden nefret ediyorum. Kabalığın, caniliğin, insanlıkdışılığın en çirkin şekli asker üniformasıyla ve “bayrak” naralarıyla somutlanıyor.
Savaş alanında değil oyun parkında gibi yaşasak dünya farklı bir yer olabilirdi. ’68 hareketi öngününde ’67 “Aşk Yazı”nın olması da bunu göstermiyor mu? – bu da ayrı bir yazı konusu.

“Savaş istiyoruz! – En önce vuruldu – bunu yazan"

B. BRECHT

Irkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye, militarizme ve askeri vesayete karşı;

 
‘Biz kadınlar Barış istiyoruz.

Bunun bize hediye edilmeyeceğini,

eğer mücadele etmezsek

barışın bir düş bile olamayacağını biliyoruz. Sessizliğin, boyun eğmenin

hayat değil ölüm anlamına geldiğini

binlerce yıllık deneyimimizden biliyoruz.

Barışı ellerimizle öreceğiz,

dayanışmamızla,

mücadelemizle öreceğiz’

0 yorum:

Yorum Gönder