rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

2.03.2010

Eğitim Gerçekleri

''Parasız, adil, zorunlu eğitim''; şuan birçoğunuza çok şirin gözüken bu kelimeler arasında iki tanesi beni oldukça rahatsız ediyor: ZORUNLU EĞİTİM!
 Zorunlu eğitim 1356'da Calvinist Cenova'da başlatıldı ve Calvin'in İsviçreli havarisi John Knox her papazın ruhani bölgesinde bir kilisenin yanı sıra bir de okul kurdu. Avrupa’da yayılmaya başlayan ''zorunlu ücretsiz eğitim'' kavramı,devletin kendi çıkarları için kullanacağı eşsiz bir yol halini aldı ve zorunlu eğitim, sadece matbaa ile değil,din ve kapitalizmin ortaya çıkışı ve ulus devlet fikrinin yayılmasıyla da ilgili olduğunu gösterdi.

William Godwin,ulusal eğitim fikrini şu sözlerle eleştirir:

Ulusal eğitim sisteminden kaynaklanan yaraların başında,öncelikle tüm kamu kurumlarının bir süreklilik fikri içermesi gelir...kamu eğitimi,enerjisini daima önyargının desteklenmesi için kullanmıştır;öğrencilerine her önermeyi incelemenin sınavına sokma cesaretini değil de;önceden verili olma şansına sahip inançları haklı çıkarma sanatını öğretir...


Öğrenmek istediği için öğrenen kişi,aldığı dersleri dinleyecek ve anlamlarını kavrayacaktır.Öğretmeyi arzuladığı için öğreten kişi ise görevini şevk ve enerji ile yerine getirecektir.Ancak politik bir kurum,herkesi bir yere yerleştirmeyi üstlendiği anda herkes işlevini sırtüstü yatarak ve ilgisizce yerine getirecektir...
Eğitim sistemi, çağdaş devlet içinde insanlara ne yapması gerektiğini söyleyen en kapsamlı araçtır. İnsanlar küçük yaşlarda alınır ve sistem içinde yönlendirilmeye başlanır. Tıpkı geleneksel toplumlarda,çiftçinin oğullarını toprağı ekebilecek biçimde,gücü kullanabilecek biçimde yetiştirmesi,rahibin çocuklara rahipliğin gerekliliğini öğretmesi gibi.


Modern toplumlar da ise seçme özgürlüğü varmış gibi gözüken eğitim anlayışı aslında tamamen sistemin ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir ve bireyin gelişimini istemez, istediği tek şey sistemin devamı için gereken kollarda insan yetiştirmek ve devlet ideolojisini öğrencilere enjekte etmektir. Seçme şansı, insan gibi yaşayabileceğimiz bir gelecek için 4-5 mesleği geçmeyen seçeneklerdir ve idealist davranan insan sayısı da yok denecek kadar azdır.
 Şuan içinizden ''O zaman öğretimi kaldırıp, okulları yıkmalı mıyız?''dediğinizi duyar gibiyim. Tabi ki öyle bir şey olmayacak. Sadece okullardaki otorite ve zorunlu eğitim ilkesini kaldırmak yeterli. Okullar yerine, öğrenci ve yöneticilerin olmadığı, insanların istedikleri konuda ücretsiz öğretim almak üzere geleceği halk akademileri olacak.
 Biraz da eğitimin adaletinden bahsetmek istiyorum. Dünya eğitim endüstrilerine daha fazla para akıtıldıkça;bunun,eğitimsel,mesleki ve toplumsal hiyerarşinin en altındaki insanlara daha da az yararı oluyor.Evrensel eğitim sistemi de fakirlerin zenginleri doyurduğu başka bir eğitim sistemi olarak karşımıza çıkıyor.Üniversitelere yapılan harcamalardan en üst toplumsal grup en alt gruba oranla on yedi kat fazla yararlanmaktayken,gelir olarak onların sadece beş katı katkıda bulunmaktadır.



Bu sisteme karşı yapılabilecek eleştirilerden biri de kuşkusuz tüm öğrencilerde görülen bir durum. Yedi yaşında büyük umutlarla okula gittiğimiz anı hatırlarsınız. Şimdi ise lise 1 öğrencilerinin teneffüs zilini, lise 2 ve lise 3 öğrencilerinin okul çıkışını, lise 4 öğrencilerinin ise diplomayı almak için sabırsızlandığı sanırım durumun özeti...
1960'lardaki dünya çapında öğrenci isyanlarından sonra, üniversitelerden birbiri ardına devrimci özerklik döneminin, öğrencilerin karşılaştığı tek gerçek eğitim deneyimi olduğu konuşulur. İşte o dönemin bazı öğrencilerinden yorumlar:
''O altı haftada dört yıldır derslerde öğrendiğinden daha fazlasını öğrenmişti'' (Dwight Macdonald, bir Columbia öğrencisi hakında),
''Son on gün tüm üniversite kariyerimin en verimli günleri oldu'' (Essex Üniversitesi'nden Peter Townsend)

''Bu kuşaktaki Hull öğrencileri, üniversite yaşamlarının belki de en değerli parçası olacak olaylara katılma şansını buldular'' (David Rubenson)

Öğrencilerin yaşadığı, kendi kararlarını almak ve kendi sorumluluklarını taşımaktan gelen o özgürlük hissiydi. Bu, ayrıcalıklı yüksek öğrenim dünyasının dışına, fabrikaya, mahalleye, her yerdeki insanların günlük yaşamlarına taşımamız gereken bir deneyim.

''Bir gün Mazzini'ye ,ünlü birlikçi cumhuriyeti gün gelip de tam olarak kurulduğunda, halkın kurtuluşu için nelerin yapılacağını sordum. ''İlk iş'', diye cevapladı, ''halk için okulların kurulması olacak''.''Peki bu okullarda halka ne öğretilecek?'' ''İnsanın görevleri - fedakarlık ve bağlılık.''
'' Mihail Bakunin, God and the State ''


0 yorum:

Yorum Gönder