rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

2.03.2010

Küçük Taşlar

Nerdesiniz, nerdeler diye sesler yankılanıyor kulağımda... Yalnız kalmış büyük duvarların arkasında çaresizce zamanla oyun oynuyor, bilmezliklerle güreşiyor, soru işaretlerini silmeye çalışıyor küçük bedeniyle... Yaşadıklarını kime anlatabilir ki? Onu döve döve acımadan üstüne üstüne gelen dev tankerlere mi? Aklına geliyor o anlar mırıldanıyor dudağı titreye titreye...
Babasının kendi benliğini haykırdığı için bir kurşunla yere gömüldüğü anı hatırlıyor. Sonra abisinin kendini anlatmak için zırhlı adamlara taş atmaya çalıştığını, peki ya çektiği yoksulluğu neyi hatırlasın bu çocuk, neyi? Abisini korumak için; ne olacağını bilmeden taşı etrafa savurmasından sonra o zırhlı canavarların bir insan yakalayıp ezmeye çalıştığını nerden bilebilirdi.
Kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi, düşle gerçeğin, annesinin ve babasının sözcüklerinde iç içe girmesini bekler... Ya da dünyanın çirkinliklerini minik göğsünden kayıp gitmesine tanık olmak varken, küçük avluda hayali uçurtmalar uçurtmayı tatmadan dört duvar arasında nefretle, kinle arkadaşlık yapar. İlk defa gözyaşlarının söyleyemediği şeyleri anlamaya çalışıp kardeşliğin bittiği yerde ruhuna can çekiştirir.
Bir gün kuş kadar özgür olduğunda, birilerinin onun hayatına yön vermesini bekler. Yaşadıklarının intikamını almaya çalışır . Onu, intikamını ancak özgürlüğün simgesi olan dağlara çıkararak söndürebileceğine inandırırlar. Ama bilmez ki savaşını bu ülkede dağa çıkarak değil, onu hayatın en acımasız sillesini vuran insanların karşısında dimdik durarak kazanabileceğini.
Şimdi size soruyorum. Kaygılanmayacak kadar geniş yürekli, bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olması gereken yüzlerce çocuk, dört duvar arasında geçmişi unutmaya çalışıyor. Peki ya yaşadıkları, kaybettikleri değil; babası, annesi, abisi, ablası, amcası... Şimdi nerede?
Biz onlara taş yerine elleri kalem tutsun diyoruz. Sonra onların dövülmelerine, ezilmelerine yalnız kalmalarına sessiz kalıyoruz. Bu yaşamak için bir sürü bedel verdiğimiz ülkemiz dediğimiz yerde keşfedilmesi bekleyen incilerin denizin altında sürüklenmesine tanık oluyoruz. Artık o parlayan inciler yok hayatımızda sadece geriye küçük taşlar kalmaya başladı...

0 yorum:

Yorum Gönder