rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

26.01.2010

GENÇ OLMAK

Toplumumuzun önemli bir kesitini oluşturan, gerek fizyolojik ve ruhsal gelişimi gerekse de toplumsal ilişkiler açısından kendine özgü sorunları ve işleyi olan gençlik sorununa değinmek istiyoruz


Bu soruna değinirken esas olarak osmanlıdan ve cumhuriyetle gelen 12 eylül askeri darbesinin getirmiş olduğu öğretinin eğitim özerinde yaptığı travmanın içindeyiz.

Her alanda olduğu gibi meycut idolojinin, baskı ve sindirmenin, yok saymanın eğitim üzerinde de büyük etkileri var. 12 eylül süreciyle oluşturulan YÖK ün eğitim üzerindeki tekelleştirme politikaları, gençliği tam bir kukla tam bir toplumsallıktan uzaklaştırma çizgisinde devam ediyor. Her seferinde öğrencileri, eğitimi yok sayarak getirdiği sözüm ona yenillikler, öğrencileri toplumsallıktan kopma noktasına getirmiştir.

İlk okuldan başlayarak mevcut olan idoloji, öğrenciler özerinde empati kurarak genç beyinleri zehirliyor. Öyle bir yapıyor ki, öğrenciler kendilerini kurtuluş savaşının ortasında buluyorlar. Ve hiç bitmeyecek bir kutuluş savaşın içinde büyüyorlar. Sanki öyle bir şey ki, “eğitim milliyetcilik için olan bir şey” oluyor. Böylece gençlik hep toplumsal, güncel sorunlardan uzak büyüyor… Akabinde bir apolitikleşme, olaylara tek bir pencereden bakma eğilimine giriyor. Mevcut idoloji görevini çok iyi yapıyor.

Eğitim tam bir sınıflandırma içine girmiş durumda… Hatta bir çok sınıfa ayrılmış durumda. Özel okullar fen liseleri anadolu liseleri, meslek liseleri,düz liseler daha çok sınıfa ayrılmış durumda. Dershaneleri de unutmamak lazım bu arada. Anadilde fırsat eşitsizliğini de unutmamak lazım. Bir kelime türkçe bilmeden eğitim öğretime başlayan binlerce öğrenci var bu ülkede. Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar ancak türkçeyi öğreniyorlar. Okuma yazmayı üçüncü sınıfta dördüncü sınıfta hata beşinci sınıfta öğrenebiliyorlar. Yani akranlarından beş sıfır geriden başlıyorlar. Ve buna erişemeyenler de var… Köylerinde okul olmayanlardan bahsediyorum. Ve hayatlarının sonuna kadar o köyden çıkmıyorlar. Kısacası o köyde doğuyorlar, o köyde büyüyorlar, o köyde ölüyorlar. Bütün dünyaları o köy oluyor. Bir köy dünya oluyor. Bazı kesimler de; ne acı ki bu kesim üzerinden sümürü ve reklam pesinde. Ve şöyle diyorlar; biz doğuda şu kadar öğrenciyi okutuyoruz. Ya geride kalanlar. Önemli olan sorunun kökeninden haledilmesi. Bunun için de bilinçli toplumun oluşması gerek…..

Aynı ülkede yaşıyoruz, doğusuyla batısıyla… Peki bu ülkenin doğusu ve batısı ne kadar eşit hiç düşündük mü?.. Sonuçta her çocuk konuşmayı annesi ve babasından öğrenir, anne baba ne konuşursa çocuk ta o dili konuşur. Ne gördüyse o olur çocuk. Bunu yoksayarak bir şeyler yapılmaz. Tersi faşizane bir yaklaşım olur. Yok sayma, olanı ortadan kaldırmaz. Önemli olan herkesi olduğı gibi görmek ve oluşumları onun özerine kurmak.

“Eğitimde bilimselliğin neresindeyiz?” hiç bu soruyu kendimize sorduk mu?. Hiç sıyrılabildik mi mevcut sistemden, yada sıyrıldık ta nereye?. Burada dizilerden, maçlardan bahsediyoruz. Hiç baktınız mı sabah ilk teneffüste ne konuşuluyor? Genelde; sen akşam şu diziye baktın mı, şu dizideki adam yada kadın ne yaptı yada şu maçın sonucu ne oldu biliyormusun? Ortak noktalarımız behlül’le bihter olmaması gerek. Bunlar mevcut sistemin toplumu uyutmak için yaptığı oluşumlardır. Ve bunun sonucunda okulumuzda kız kavgaları, çete kavgaları ve bıçaklama olayları alıp başını gidiyor. İnsan sosyal bir varlık elbette ama sosyal aktiviteleri olacak ama bu sosyal aktiviteler bireyi ve toplumu daha ileri götürmüyorsa, o sosyal bir aktivite değil artık uyutan bir aktivite olur.


Artık gören yargılayan bir toplum olmak zamanıdır…Boğazımıza kadar geldi, bir yerden artık bağırmamız lazım “biz de bu toplumun bir parçasıyız, bizimde söyleyeceklerimiz var.” diye…

insanın fizyolojik olarak en aktif olduğu dönem gençlik çağıdır.

Hadi bağıralım hep birlikte; “ bizde burdayız, bizim de söyleyeceklerimiz var hepimiz hakkında…”



YERALTINDA ACI KAYBOLUŞLARIMIZA BİR ÖZELEŞTİRİ…


Ölü toprağı serpilmişti üzerimize,


istemenin sığ körlüğüyle savrulduğumuzdan,


altında kaldık ölü toprağının.


suç kendini onaylıyordu bedenimizde,


solucanlar gibi solumaya sığındığımızdan.


yenilgileri kaybedişlere dönüştürmekti uğraşımız,


kendimizi kalabalıklarda aramaktan kaçtığımızdan…








"gerçeklerin karsısında yalanlar degil inançlar vardır"






Nietzsche

0 yorum:

Yorum Gönder