rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

26.01.2010

ALIŞKANLIKMIŞ... OLMAZSA YAŞANAMAZMIŞ...



Hayvan kullanımlarından et tüketiminin, birlikte yaşadığımız evrene verdiği zararlarını anlatan ve et tüketimini savunan insanların argümanlarına cevap veren bi yazıdır. Hayvancılığın ciddi çevresel sonuçları vardır. Hayvanlar ürettiklerinden daha fazla protein tüketirler. Üretilen her bir kilogram hayvansal protein için , hayvanlar tahıl ve ot şeklinde en az 6 kilogram bitkisel protein tüketirler. Dünyada üretilen tahılın yüzde 40’ından fazlası doğrudan insanlar tarafından tüketilmek yerine et üretmek için hayvanlara verilmektedir. Saman ve ota ilaveten, et ürünleri üretmek için hayvanlara yılda 236 milyon ton tahıl yem olarak verilmektedir. Tükettiğimiz milyarlarca hayvanı beslemek için bu kadar çok ekine ihtiyacımız olduğundan, toprağın büyük bir bölümünü bu ekinleri yetiştirmek için kullanıyoruz. Hayvanlara vereceğimiz ekinleri üretmek için sınırsız toğrağa ihtiyaç duymamız, humus tabakasının harap olmasıyla sonuçlanmıştır. Erozyon, aşırı hayvan otlatılan meralarda sürdürülebilir oranın yüz kat üzerine çıkabilmektedir ve meralık arazilerimizin yaklaşık yüzde 54’ünde aşırı otlatma yapılmaktadır. Ayrıca, hayvanlara verilecek tahıl ve samanı üretmek için toprağa duyulan ihtiyaç dünya çapında ormansızlaşmayla sonuçlanmaktadır; eski meralar aşırı otlatma sonucu tahrip olduğundan, bunların yerine ormanlar kesilerek yeni topraklar açılmaktadır. Bir vejetaryenin bir yıllık gıdasını sağlamak için 675 metrekare toprak yeterken, et yiyen birinin bir yıllık gıdasını sağlamak için yaklaşık 13.150 metrekare toprak gerekmektedir. Bu bir birim toprağın et yiyenlerin yirmi katı vejetaryeni besleyebileceği anlamına gelir. Amerika’da büyük baş hayvanlara her gün, dünyadaki her insana iki somun ekmek sağlayacak kadar tahıl verilmektedir. Hayvancılık su ve enerji gibi, büyük miktarlarda başka kaynaklar da tüketmektedir. Hayvansal protein üretimi bitkisel protein üretimi için gerekenden çok daha fazla su gerektirir. Örneğin, bir kilogram sığır eti üretmek için 100.000 litrenin üzerinde su kullanılırken, bir kilogram buğday üretmek için yaklaşık 900 litre su gerekir. Hayvan çiftliklerinde ise bir kilogram sığır eti üretmek için 200.000 litrenin üzerinde su kullanılır. Bir kilogram tavuk eti üretmek için yaklaşık 3500 litre su kullanılırken bir kilogram patates üretmek için 500 litre su yeterlidir. Hayvansal protein üretimi için kullanılan ortalama fosil enerji miktarı, bitkisel protein üretimi için kullanılan ortalama miktarın sekiz kat üzerindedir.
Hayvancılık büyük miktarlarda su ve enerji tüketmenin yanı sıra ciddi bir su kirliliğine de yol açmaktadır, çünkü hayvanlar yılda yaklaşık 1.4 milyar ton biyolojik atık üretmektedir-insan nüfusunun ürettiğinden 130 kat fazla. Bu atıkların büyük bölümü geri dönüştürülmeyip sularımıza boşaltılmakta, atıklardaki nitrojen suda eriyik halde bulunan oksijen miktarını azaltıp amonyak, nitrat, fosfat ve bakteri düzeylerinin yükselmesine neden olmaktadır. - Sığırlar, koyunlar ve keçiler mide gazları ve atıklarıyla her yıl atmosfere 70-80 milyon ton metan -sera gazlarından biri- saldıklarından, hayvancılığın küresel ısınmada da önemli bir payı bulunmaktadır. Bu rakam atmosfere salınan metanın üzde30’unu oluşturmaktadır. Ekinler ve otlatma için daha fazla toprak elde etmek amacıyla ormanların kesilmesi de, bir başka sera gazı olan karbondioksitin atmosfere büyük miktarlarda salınmasıyla sonuçlanmaktadır. Et yemeği savunan insanlardan bazıları bu alışkanlık zorunlu olmasa dahi, yani vejetaryen bir beslenme şekliyle hayatımız gayet iyi (hatta daha iyi) sürdürülebilecek olsa bile, insanların yüzyıllardır hayvan yediklerini ve ‘geleneğin’ bu alışkanlığı haklılaştırdını savunur. Bu düşüncede en az iki problem vardır. Birincisi hayvansal besinleri yemeyen birçok kültür vardır, tarih boyunca da olagelmiştir, dolayısıyla, böyle bir gelenek olsa bile, bu bizim tür olarak paylaştığımız bir gelenek olarak tanımlanamaz. Ikincisi ve daha da önemlisi, bu bütün insanların ya da bazı insanların paylaştığı bir gelenek olsaydı bile, ahlaki bakımdan ne değişirdi? Bu özel durumda hayvan kullanımı zorunlu değilse, herhangi bir gelenek, tehlikede olan ve ahlaken önemli olduğunu iddia ettiğimiz hayvan çıkarlarını nasıl çiğner? Herş şey bir yana, gelenek sık sık bugün ahlaken haklı görülmez kabul ettiğimiz cinsiyetçilik, ırkçılık ve diğer tutumlar için gerekçe olarak sunulur. Bir insanın bir hayvanı öldürüp yemek ile açlıktan ölmek arasında seçim yapma zorunluluğuyla gerçekten karşı karşıya kaldığı durumlar yaşanabilir. Ama gerçek olağanüstü hal durumlarında insanların insanları yediği de görülmüştür. Neyse ki çoğumuz kendimizi böyle durumlarda bulmuyoruz ve çoğumuzun erişebileceği hayvansal olmayan çeşit çeşit gıdalar var. O halde, sayısal bakımdan en önemli hayvan kullanımımız yemek için hayvan tüketimi hepimizin Kabul ettiğimizi iddia ettiğimiz ahlaki ilkeyle, mümkün bir seçenek varsa ve hiç şüphesiz, sırf hayvanların acı çekmesinden zevk alıyoruz ya dab u bizi eğlendiriyor diye asla hayvanlara zarar vermememiz gerektiği ilkesiyle çelişmektedir. Hayvanları yiyecek olarak kullanmamız, gerek kendi sağlığımız gerek gezegenin sağlığı için her bakımdan aynı derecede iyi uygulanabilir bir seçeneği vardır: Bitkilerin kullanımı. Genede et yemeği seçiyoruz – hayvanların acı ve ıstırap çekmesini ve ölmesini seçiyoruz- ve bunun için tek mazeretimiz insanın aldığı zevk. Ama hayvan çıkarlarını bir şekilde ciddiye alıyorsak, hayvanlara sırf etlerinin lezzetini beğendiğimiz için acı ve ıstırap çektirmeyi ve onları öldürmeyi nasıl olur da haklı gösterebiliriz?

0 yorum:

Yorum Gönder