rss
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites

26.02.2010

ÖZGÜRLÜĞE İNDİRİLEN DARBELER

Öncelikle ülkemizdeki demokrasi kavramından yola çıkmak istiyorum. Ne yazık ki ülkemizde oturmamış hak bilinci ve demokrasi kavramı yüzünden hak arayışına çıkanlara pekte sıcak bakılmaz. Hakkını aramak için eyleme başvuranların amaçları; ya basın yoluyla ya da halkımızın galeyana gelerek gösterdikleri tepkilerle ört bas edilmiştir. Yakın zamandan örnek verecek olursak demiryolu işçilerinin haklı eylemi halk tarafından haksız bulunmuş ve büyük tepkilerle karşılaşılmıştı. Ayrıca basın ve yayın organları da eylemin asıl amacını yayınlamak yerine eylem kapsamında ortaya çıkan olayları gündeme getirerek demokrasiye ve hak arayışına bir darbe indirmişlerdir. Genel olarak duruma bakıldığında hak kavramının sadece sözde kaldığını ve hak arayışının da büyük engellerle karşılaştığını görüyoruz. Durum bu olunca insan bu ülkedeki genel olarak demokrasi anlayışının oturmadığı kanısına varıyor.



Bu aralar ülkemizin gündemini meşgul eden bir eyleme “Tekel işçilerinin haklı direnişine” değinmek istiyorum. Özelleştirme kapsamında mevcut işlerini kaybeden ve sözleşmeli işçi olarak alınmak istenen Tekel işçilerinin aileleriyle birlikte Ankara’ ya gelip başlattıkları eylem sürecinden hepimizin haberi vardır.




Günlerdir medyanın manşetinden düşmeyen bu konu bir noktadan sonra insanı neden bu durumdayız diye düşündürmekten geri kalmıyor. Hakkın ve emeğin sömürülmesi kadar insanlık dışı bir olayın hala kesin bir yanıta ulaşamamasını da gerçekten içler acısı bir durum olarak görüyorum..

Ayrıca bu konunun bir de medya tarafından görünümü var. Medyadan yansıtılan olayların çoğunun eylemin amacını anlatmakla ilgili olmaması da akıllara basının da bağımsız olmadığı konusunu getirmiyor değil.

Başbakanın söylediklerinden çoğumuzun az da olsa haberi vardır. Dediğine göre işçilerin gözü doymuyormuş… Yoksa onlar tazminat ve iş imkânı vermişler. Aslında bunların hepsi insanları uyutmak için söylenen palavralardan başka hiç bir şey değil! Çünkü işçilerin çoğu özelleştirme kapsamından işinden olmuş, işinde kalanlar ise maaşlarının yüzde 60 ile 70 oranında değişen miktarlarda azaltılmasından dolayı işsiz kalmaktan farklı bir halde değildir. İşçilerin mağdur bırakılmayacağını söyleyen ve ayrıca “yetimin hakkını yedirtmem” gibi sözleriyle zeytinyağı gibi üste çıkanlar aslında insanlığa da büyük darbeyi indirmeye kalkanlardan başka kişilerde değil.

4-C kavramına kısaca değinecek olursak; devamlı işçilerin işlerinden çıkartılıp geçici işçi statüsüne geçirilmesidir. Buda işçilerin daha az maaş ve daha az çalışma imkânının olmasını, ayrıca her an işsiz kalma ile karşı karşıya kalabilme gibi sorunları ortaya çıkartır. Yani kısaca özelleştirme kapsamında ortaya atılan 4-C durumu işçilerin ekmeğiyle oynamaktan, emekçinin emeğini çalmaktan başka bir şeye yaramamaktadır.

Devletin gerçekleştirmiş olduğu bu özelleştirme hareketlerinin doğurduğu sonuçlardan en çok etkilenenler işçiler ve aileleri… Tekel işçilerinin Ankara’nın soğuğunda başlattıkları açlık grevi de durumun ne kadar vahim olduğunu göstermekte. Haklının hakkını araması kadar doğal bir şey yokken bu toplumsal sürece bile bazı kesimler tarafından ön yargıyla bakılıyor olması en başta bahsettiğim demokrasi kavramının oturmadığının bir kanıtıdır.

Yazıyı burada bitirirken, hükümet Tekel İşçileriyle ilgili kararından döner mi bilemeyiz fakat bu haksızlığın da örtbas edilmesine izin vermeyerek en azından bir yerden sesimizi duyurmuş oluruz diye düşünüyorum. Tekel İşçileri yalnız değildir! Onların haklarının yenmesi tüm emekçilere yapılan bir ayıptır bunu unutmayalım...


"İş Ekmek Özgürlük" yoksa, barış da yok...!”


“H E R YER T E K E L H E R Y E R D İ R E N İ Ş”

0 yorum:

Yorum Gönder